3 Ağustos 2010 Salı

yamyam(masal denemesi 1/1)

-iyi günler, bugün nasılsın?
-her zamanki gibi, yani orta şeker...
-bunun böyle olması gerekmez, biliyorsun?
-değişeceğim diye farklı biri olacak değilim!
-insanların arasına karışsan biraz, ama olmaz! onlar seni geriyor değil mi?!
-evet, birbirlerini yemeye can atan mahlukatlarla konuşmak, beni geriyor, nedenini biliyorsun.
-peki o zaman, bir daha çağırdığında umarım konuşmaya hazır olursun...

bu garip dünyada doğduğumdan beri bir sürü soru sormuşumdur, bunlardan büyük bir kısmı çocukken tıpkı sizin gibi çevremdeki olayları anlamaya yönelik sorulardı. büyüdükçe her şey farklılaştı insan ilişkileri garipleşti sanki çocukken ilişkilerimiz daha pür idi. ama, büyüdükçe dünyada değişti, yepyeni cesur bir hal aldı. insanlar büyüdükçe birbirini yemeye başladı bu fiziksel bir yeme olayı değil birbirlerinin ruhlarını yiyorlar, yiyemiyorlar da kemiriyorlar.bunun nasıl başladığını kimse bilmiyor belki de hatırlamak istemiyor, ama galiba tahmin edebiliyorum.
4yıl sonra son romantikler/şovalyeler savaşının yıl dönümü ne kadar acıklı bir durum; ama acıklı olan kanların dökülmesinden çok bütün şovalye ruhlu insanların, romantiklerin katledilmesiydi, bu illa bir kurşunla değil, düşünceyle ya da içinde bulunduğu toplumun baskısı yansıması ile oldu. bu savaştan sağ kalanlar torunlarına bir kıymetli bir miras bıraktı, inandıkları, hissettikleri şeyler uğruna her şeyi feda edebilme, ama gelin görün torunların çoğu vefasız çıktı, vefasız olmayanlar ise depresyonla veya obsesyonları ile kendi ruhlarını asıyorlar, yani bu şekilde intihar ediyorlar. depresyonun içinde kendi ruhumu asmaya çalışırken, size yeni ve cesur güçlü dünyamızda olanları anlatmak istiyorum.
bu gezegende iletişimin ve silahların getirdiği iki büyük gelişme var: sınırsız korku ve ölü ruhlar
romantikler savaşından sonra bu iki şeyin gelişmesi, insanları zombilere çevirdi; bazılarının içinde yatan tanrıları çıkardı, bazıları genlerinde yüzyıllardır taşıdığı av ve avcı özellikleri kustu. tanrılar, av ve avcıların dışında pek de sağlıklı bir insan kalmadı. bunlar sağlıklı mı diye sorarsanız hayır, ama eğer çoğunluk böyleyse sizin sağlıksız olduğunuz düşünülür.işte masaslımız böyle bir dünyada başlıyor.

güneş/1:
lüks içinde kale duvarları içinde sadece yakın çevresiyle yaşayan serpentes isimli bir tanrı yaşıyordu, serpentes'in saklandığı duvarları arasındaki sitede ise uşakları, para, silah ve iktidar tanrıları ve onun özel avcıları yaşamaktaydı. burada yaşayanlar sonsuza kadar orada yaşayamazdı. serpentes bu sitenin tanrısı yani sitedekilerin yani yeni cesur dünya'nın tanrısı ne kadar müsade ederse o kadar yaşayabilirdi, onun için diğer tanrıları ve sıradan insanları yok etmek, emmek onun için ölümsüzlüğün sırrıydı, hayatta kalabilmesi için bunu yapmak zorundaydı. aslında o tanrı değildi, cehennemini yöneten bir şeytandı. hükümdarlığını tanrı rolüyle sağlamlaştırıyordu. serpentes'in oluşturduğu diğer tanrılara sonra değineceğim, ama öncelikle şunu bilmenizi isterim, serpentes kurnaz, akıllı bir adamdı, fakat zeki değildi. bu yüzden rahatlıkla yanındakileri harcayabilirdi, buna daha iyi anlatabilmek için 6ay önce yaptığı gösteriyi anlatmalıyım:
gazetelerde serpentes'in fahişesi gazetelere manşet olmuştu, serpentes ile ilişkileri dolaylı yoldan insanlara haber olarak sunulmuştu, gizliliğine önem veren serpentes ise basın tanrısı nasusos'un yaşadığı eve bir tür zehir koymuştu, evde geçirdiği vakit süresince bu zehiri soluyor, ancak ölünce bu zehir anlaşılıyordu...

27 Temmuz 2010 Salı

kanlı baykuş!(yamyam)

karşılıklı oturduk
seni içiyorum
yamyam ne kadar aç ise
senin ruhunu emiyorum
vampir ne kadar lanetini bulaştırırsa
pesimistliğim ruhunun derinliklerinde geziyor
sen boş bir şarap şişesisin artık
bu şarap ruhumu doyurdu
teşe...
bir kadeh daha var mı?

24 Temmuz 2010 Cumartesi

kanlı baykuş!

fırtına öncesi sessizlik var
zile şimşekle basıyorum, ama açmıyorsun
açılmasını beklerken kan damlaları dökülüyor
gökyüzünden şarap misali
bir şarap açıyoruz karşılık bir iki kadeh içiyor
sonra bir yamyam olan ben şarabı koridora döküyorum
içimdeki gölgeleri dışarı bırakıyorum
içindeki insanı, yani ruhunu içiyorum
geriye kalan ise
kadehinin içinde kocaman karadelikler
kalbi kırılmış bir kadeh

ben lanetlendim biliyor musun
ama anladığın zaman her şey bitmiş
beni kovmuş olacaksın
benim için de dışardaki kan yağmuru susmuş olacak
yamyam bir sivrisinek olup gideceğim

bıçaklandım, tüplerde şişelendim, kardeşimi yemelerini izledim
senin canlı ruhunun damarlarımda dolaşmasına
yamyam olmaya mecburum
ben baykuşların bana emanet ettiği vebayla diriltildim.

6 Temmuz 2010 Salı

Termodinamik Kanunları

Termodinamik Kanunları:
KANUN 1. HAYATTA KAL!
KANUN 2. RAHAT OL, ÖLECEKSİN ZATEN.
(uzay hanımın biyokimya dersinde tekrar düzenlenmiştir.)

24 Haziran 2010 Perşembe

kıyamet!2

hanımefendi orada mısınız
zincirle elinize dokuduğunuz elma
sulu sulu ekşi ekşi yediğimiz
bilge ağaçtan dökülen gözleriniz
hala orada mısınız
tırnağınızı kesen aseton kokusu
onla tango yapan böğürtlen dudaklar
soğuk diyarların çölü
hala aklım sizde
peki siz neredesiniz

izninizle hanımefendi zincirlerinizi kırıp atabilir miyim?

4 Haziran 2010 Cuma

hadi canım?!

14 Mayıs 2010 Cuma

kıyamet!1

kırık kadeh
içinde dans eden bordo/kızıl vişneler
vişnelerin dudaklarda bıraktığı kan
gözlerdeki kürek karanlığındaki kirpikler
isli bir rimelin bıraktığı iz
mavi gökyüzünü attığım soba
gözlerindeki boş ifade
tenekelerin içindeki boşluk
gönlünde havlayan kedi
aseton kokan parmakları ile okşadığı civciv
ve külleriyle yanmakta olan saçlar
riyakar kıyamet
. . .

7 Mayıs 2010 Cuma

paganlar evrime işaret etti ve ilk prokaryot doğdu

pagan inanç sisteminde 4 ana unsur olarak bilinen ve önemli yer tutan ateş, su, toprak, hava bir prokaryotun doğmasına neden olmuştur. heterotrof hipotezine göre ilk yaşam suyun içinde cansız maddelerden, ilkel atmosferde bulunan moleküllerden meydan gelmiştir yani doğa ana ilk doğum sancısını çekmiştir, alt tarafı aşağılık bir prokaryot için. 4 elementle alakası ne derseniz şöyle özetlersek:
doğa ana bir su havuzunda, dölü içinde, topraktan gelen mineraller, bileşikler ve havadan yani ilkel atmosferden gelen bileşikler suda toplanır, karışır, sperm ve yumurta birleşmesi, toprakla hava arasındaki iyon dengesi sonucu şimşek çakar, suda tepkimeyi başlatır yeryüzünde ateş oluşur; ateş oluşan tepkime için gerekli olan ısıyı sağlar ve nur topu gibi bir prokaryotumuz olur. prokaryotumuz büyür, kocaman bir prokaryot olur ve ateşin ışıması onun genetik yapısını değiştirir, ökaryot oluşabilir mi? oluşursa evrimin basamakları tırmanılır ve bakınız yakından tanıdığımız şu an şu satırları yazan insan doğar. yani doğa ana milyonlarca yıl süren doğum sancısını tamamlar, ne için paganların 5.elementi insan.
doğa ana'ya üzülüyorum, yavrusu vefasız çıktı ve onu katlediyor, ama o hala yavrusunu seviyor, besliyor, koruyor, gerçek bir anne gibi!